29 Ağustos 2012 Çarşamba

VAR OLAN ADA



Susanna TAMARO
Can Yayınları
Kitap Hakkında
Yok oluş da, kurtuluş da bizim elimizde. Seçim yapma sorumluluğu bize düşüyor.
Susanna Tamaro okurlarını "karası" düşüncelerden, "denizi" kelimelerden oluşan adasına davet ediyor. Var Olan Ada, yazarın kimi gazetelerde yayımlanmış kimi bugüne kadar hiç gün yüzüne çıkmamış yazılarından oluşuyor. Tamaro tıpkı diğer kitaplarında olduğu gibi burada da yaşamı sorguluyor ve insanın iç huzuru, ölüm, yaşam, din üzerine düşündüklerini paylaşıyor.

KALIN KİTAP



Ayça ŞEN
Artemis Yayınları
Kitap Hakkında
Bu kitap bir ‘ana Yemek’ değil Düşüncenin farklı coğrafyalarının baharatıyla yapılmış bir nevi iştah açıcı. Ayça Şen’in 2007’den itibaren çeşitli gazetelerde yazdığı köşe yazılarını, Kalın kitap’ta bulacaksınız. Kalın Kitabı okuduktan sonra, artık bir daha kalın kitaplardan korkmayacaksınız.
Sayfa Sayısı: 320
Fiyatı: 19 Tl

Bu da Yazarımız!


OKUMUYORUZ ÇÜNKÜ...
1-Anamızın karnından her şeyi bilerek çıktığımız için...
2-Atalarımıza layık olmaya çalışıyoruz. Onlar da okumazlardı.
3-Çok zeki olduğumuz için okumaya gerek duymuyoruz.
4-Okumuşluk genellikle pek bir işe yaramıyor.
5-Onları yazanların daha iyi yaşamadıklarını bildiğimizden ötürü...
6-Paranın yolu kitaptan geçmediğinden...
7- !!!???.......
8-Sıkıcı geliyor...
9-Birinin yazdığı ötekini tutmuyor.
10-Okul çoktan bitti yine mi okuyacağız?
11-Kim okuyor ki?
12-Yolunu bulan okumadan da pekala buluyor...
13-Zaman yok!
14-Ölümlü dünyada o kadar kafa patlatmaya değmez.
15-Okuyan züppelik etmek için okuyor, boş ver...
16-Zavallı kardeşimin başına ne geldiyse hep okumaktan geldi...
17-Hepsinin yazdığı yalan...
18-Kitap insanin kafasını bozuyor...
19-Delikanlılığı bilmek yeter, gerisi fasarya...
20-Okumuşları görüyoruz çoğu borç içinde...
21-Mangır yoksa okumuşsun ne olacak?

23 Ağustos 2012 Perşembe

ÇOCUK KİTAPLARI



SICAK ÇİKOLATALI YOLCULUKAR
SEVİM AK
CAN ÇOCUK
Kitap Hakkında
"Biraz Kakao, Biraz Şeker, Biraz Su.
Gözlerinizi kapatın ve teknolojik bir taksinin içinde olduğunuzu hayal edin. Koltuğa oturduğunuz anda burnunuza mimoza kokuları geliyor, ıpılık bir müzik yüzünüzü okşuyor, internetiniz hazır ve elinizde de sımsıcak bir çikolata.

Ne dersiniz, bu taksi ile dolaşmak istemezmiydiniz? O zaman siz artık kitabımızın kahramanı, güleç ve başına buyruk su oldunuz. Unutmayın, sokaklarda dans eden bir trapezciye aşıksınız ve sütannenizi bulmak istiyorsunuz. Sıcak çikolatalı yolculuğunuz başlamak üzere..."
İşte bu sözler olmuştu bu kitabı bana sevdiren. Ne kadar yaşıma uymasa da alcaktım. Ertesi gün hediye olarak geldi. Yaşıma uygun değil derken çocuksu kalıyordu. Ama yazarın anlatım biçimi çok güzeldi. Yani boşuna okumadım. Güzel bi kitaptı. Hele de o taksi ve taksici. Bence okumalısınız. Tabi hala ruhu çocuk olanlar :D
Sayfa Sayısı: 210
Fiyatı: 16 Tl



UMUT ZORU YENER
NURETTİN İĞCİ
ÖZYÜREK YAYINEVİ
KİTAP HAKKINDA
İlk önce kendi yorumumu yapmak isterim. Bu kitap bana çok şey öğretti denilebilir. Çünkü bu kitapta anlatıtlan bi grup çocuğun umutlarının hiç kırılmadan imkansızı çözdükleri anlatılyor kısaca. Bu kitabı 3 kez okudum ve her seferinde farklı bir bakış açısıyla anafikirler çıkardım. Bence okumalısınız. Gayet güzel bi kitap ben bu kitabı seneler önce okumuştum üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen hala unutamadığım bi kitap. Bu kitabı okumak için bi arkadaşımla tartışmıştık :) Şimdi arka kapaktan: Emre, Esra, Gül, Barış ve Çağla iyi anlaşan, içtikleri su ayrı gitmeyen arkadaşlardır. Bir gün, sınıf arkadaşları ile birlikte Kartalkaya`ya tatile giderler. Ancak karda kayarlarken, sis ve tipi nedeniyle yollarını yitirirler. Neyse ki Esra`nın böyle durumlarda ne yapılacağına ilişkin bilgisi vardır. Onun anlattıkları yol gösterici olurken, Emre de morallerini yüksek tutmak için elinden geleni yapar. Yollarını bulmaya çalışırlarken, önceleri ağaç kovuklarında, sonra da bir mağarada gecelemeye başlarlar. Açlıklarını ise ağaç kabuğu yiyerek bastırırlar. Tüm bunları yaşarken, kara bulutlar üzerlerinden eksik olmaz, ama umutları da yanı başlarındadır. Sonunu merak ediyosanız okumalısınız. Çevrenizdeki tanıdığınız ve hediye almak istediğiniz çocuklar için ideal bi şeçim olucak. 
Sayfa Sayısı: 86
Fiyatı : 3, 5 Tl

Haydi İş Başına!

Tembellik
Ramazan Bayramı sebebiyle blogu ihmal ettim ve bi kaç gün girmedim. Ama alışkanlık olduğu için bende, biraz boşluk hissettim ve tembelliği ve üşengeçliği bırakıp sizin için bilgisayar başına geçincee  sıra "ne yazsam" a geliyo.

19 Ağustos 2012 Pazar

Dilediğiniz Gibi Geçirmeniz Dileğiyle!


1 ay boyunca sıcak demeden tuttuğumuz oruçların karşılığında güzeeel bi bayram geçirmeniz dileğiyle! 
Bir bayramı beraber karşılıyoruz. Nice bayramı, nice güzelliği, üzüntüyü paylaşan tüm okuyuculara yürekten teşekkürlerimi sunuyorum. İyi ki varsınız!  Bir Ramazan ayının da sonuna geldik. Eksiklerimiz olsa da çok bereketli, muhabbetli bir ay oldu çok şükür. İnşallah seneye Ramazan'a hep beraber, sağlık & mutlulukla kavuşuruz.Yarına kadar yazamazsam bugünden her birinizin bayramını kutluyorum. Sağlıklı, huzurlu nice bayram günleri diliyorum.Hepinize anne baklavası tadında bir bayram diliyorum... Kapıya gelip bayramlaşan çocukları eli boş göndermeyin :) Dilediğiniz gibi Ramazan bayramı geçirmeniz dileğiyle, resimlerle başbaşa bırakıp, kaçıyorum. Hoşçakalın!
Hemde il il bayram namazı saatlerinden bazıları: 
Ankara 06.46
İstanbul.07.00
İzmir 07.11
Kocaeli 06.56


16 Ağustos 2012 Perşembe

Bize de Bekleriz


Uzaktaki yıldızın parıltısı;
Bize de bekleriz, gözlerimize...

Yeni doğmuş bebeğin masumluğu;
Bize de bekleriz, yüreğimize...

Yağmurdan sonraki toprak kokusu;
Bize de bekleriz, tenlerimize...

Gecenin sessiz huzuru;
Bize de bekleriz,
Her daim,
Evlerimize...

Kitap Kokusu


KİTAP KOKUSU
Çocukluğunda hep gözleri göklerde gezerdi, çok zaman küçücük tümseklere takılarak düştüğü olmuştu. Zamanla, başıyla birlik gözleri de göklerden çekildi usulca. Bundan böyle göklerden çok onu, toprak ırgalıyordu bir de kitaplar...

O gün memleketin tümün de olduğu gibi kıştı, kaldırımlar karla kaplı olduğundan, hava da oldukça soğuktu, kaldığı otelden ayrılmak üzere, çok sevdiği siyah paltosunu giydi, yakalarını yukarıya kaldırdı, zamanın modasına uygun uzunca boyun bağını iki yana salıverdi; hiç sağına soluna bakmadan ilerledi, hep böyle dalgın yürürdü, bir gün bu dalgınlıktan elektrik direğine çarpmış kaşı bile yarılmıştı. Yine de bu huyunu terk etmedi. Kente ayağı düştüğünde her zaman yaptığı gibi, kitapçıların bulunduğu caddeyi adımlayarak yürüdü. Kitapların kendisi kadar o aslında kokusunu severdi. Onu çocukluğundan beri yağmur sonrası toprak kokusu gibi çekerdi, bu koku...

Yeni açıldığını öğrendiği, bir binanın ikinci katında bulunan; Bizim Kitapçı! ya çıkmak üzere merdivenleri adımladı, kitap kokusunu derin bir nefes alarak yeniden içine çekti... Çıkıp gözleriyle rafları bir bir gezindi. Sonra üç ciltlik bir esere gözü takıldı; usulca raftan çekip aldı, bir bir karıştırdı; eser Stefan Zweig’e ait; Dünya Fikir Mimarları Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar; Sayfaları çevirdikçe, Kleist’i gördü, Casanova, Stendhal, Tolstoy ve niceleri. Uzun zamandır aradığı hazineye ulaşmıştı. Sevinçten gözleri ışıldadı ve raftan üç ciltlik eseri çekiverdi. Bir an, cebi aklına geldi. Delik değildi, ama paranın da çok misafir olduğu söylenemezdi. Aslında o parayı hiç sevmemişti, hani gerekli olmasa asla kullanmayacağından emindi. Bir tür tiksinirdi desek mübala olmaz. Elini cebine attığında yalnızca onu ilçeye götürebilecek kadar parası olduğunu fark etti ve duraksadı; bir kitaplara, bir kitap evi sahibine baktı. Adam hiç oralı değildi. Bir boşluk bulup adamın yanına gitti, kitapları dâhilin üzerine koydu ve kitapları bir kenara koyup yarına kadar saklamasını adamdan rica etti. Adam; Hayır olmaz, müşteri gelirse satarım! Dediğinde, başka bir formül düşündü. Yarına kadar borca yazmasını söyledi; adam; Bu hiç olmaz! Dedi. Kitaplara yeniden baktı, adamın duygusuz suratına baktı, usulca parayı ödeyip çıktı.

Bi Şizofrenin Günlüğünden



Babam öleli 12 yıl olmuştu ve ben 20 yaşına geldiğimde babasız olmanın acısını artık çok daha iyi anlıyordum. Annemle birlikte küçük ama mutlu bir dünya kurmuştuk kendimize. Mevsimlerden bahardı, sokaklarda parklarda dolaşıyordum. Bu bahar daha bir coşkulu hissediyordum kendimi. Birçok arkadaş edinmiştim. Mehmet, Can Can’ın kuzeni Merve ve daha birçoğu... Her gün belirli saatlerde buluşup eğlenceli dakikalar yaşıyorduk. Onlarla o kadar eğleniyordum ki işe dahi gitmiyordum. Yine işe gitmediğim bir günde yalnız başıma dolaşırken arkadaşlarımla her zaman oturduğumuz parkta gördüm onu. O kadar güzeldi ki.. Bir süre çevresinde dönüp beni fark etmesini umdum ama bana hiç bakmıyordu. Tam umutsuzluğa kapılmışken son bir cesaretle yanına yaklaştım ve "Oturabilir miyim?" diye sordum. Deniz mavisi gözleriyle bakıp, küçük bir tebessümden sonra. “Oturabilirsiniz" dedi. Kalbim heyecandan deli gibi çarpıyordu.

Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Sonra kısık bir sesle, "Adım Vedat," diyebildim. Bana dönüp "Nazlı" dedi. Bir süre sonra telefonlarımızı birbirimize verdik. Ve ayrıldık. Akşam olanları anneme anlattım. Annem gözlerimdeki mutluluğu fark edince çok sevinmişti. Arkadaşları bize davet ettim İlerleyen günlerde Nazlı ile daha sık görüşür olduk. Zaman ilerledikçe ona daha çok bağlanıyordum. O hayatıma girdikten sonra işe gitmeye bile başlamış, diğer Arkadaşlarımla da daha az görüşür olmuştum. Arkadaşlar sitem edince kendimi affettirmeye, onları akşam yemeğine davet ettim. Ve hazırlık yapmak için erkenden eve gittim. Anneme arkadaşlarımın geleceğini ve güzel bir yemek yapmak için hazırlığa başlamamamız gerektiğini söyledim. Akşam gelip çatmıştı. Kapı çaldı, hemen koşup açtım. Arkadaşlar gelmişti. Onları salona alıp sofrayı hazırlamak için mutfaktaki anneme yardıma gittim. Sofra hazırlandıktan sonra salona geçip onları içeri çağırdım. Arkadaşlarımı masaya alırken annemin bakışlarındaki korku ve şaşkınlık ifadesine bir anlam verememiştim. Tam arkadaşlarımı tanıtıyordum ki annem büyük bir feryatla Masadan ayrılıp gitti. Olanları bir türlü anlayamıyordum. Arkadaşlardan özür diledim ve yemeğe başladık. Yemeğin ve sohbetin ardından arkadaşlar gitti. Annemin odasına olanları sorduğumda hiç cevap vermedi. Sadece yüzüme bakıp ağlıyordu. Eve gelen misafir Aradan 3 ay geçmişti. Arkadaşlarla ve özellikle Nazlı ile görüşmelerimiz iyice sıklaşmıştı. Bir ara anneme sözü Nazlı’dan açıp onunla birbirimizi ne kadar sevdiğimizi ve evlenmek istediğimizi anlattım. Annem mutlu olmamdan gülüyordu. Ama gözündeki korkuyu ve acıyı hissedebiliyordum. Öbür gün iş Dönüşü eve geldiğimde bir misafir vardı. Tanıştık ve annem o arada kayboldu. O adam bana tuhaf sorular Sorup durdu. 1-2 saat oturduktan sonra annem gelip misafiri yolcu etti. Anneme gelenin kim olduğunu sorduğumda Doktor olduğunu söyledi. "Yoksa hasta mısın?" dedim. Annem doktorun benim için geldiğini ve sadece genel bir Kontrol yaptırmak istediğini söyledi. Sabah erken kalkıp hastaneye gittik ve birçok testten geçirildim. Bir kaç saat sonra doktor gelip hiçbir şeyimin olmadığını söyledi ve annemi odasına çağırdı. Akşam eve geldiğim de annemin gözleri ağlamaktan şişmişti. Ne olduğunu sorduğumda, "Bir cenazeye gittim, çok etkilendim, “dedi. Artık Nazlı ile hemen hemen her gün görüşüyorduk.


Her geçen gün ona olan aşkım içimden taşacak gibi oluyordu. Eve erken Döndüğüm bir gün misafirler olduğunu gördüm. Kimse beni fark etmedi. Mutfağa gidip atıştırırken ister istemez konuşulanlara kulak misafiri oldum. Konu bendim ve annemin niye böyle üzgün olduğunu o an anladım. Meğer hastane, doktor hep bu yüzdenmiş. Meğer ben şizofreni hastasıymışım adını bile bilmediğim bu hastalık beni hayal dünyasında yaşamama neden oluyormuş. Misafirler gidene kadar ortaya çıkmadım. Annem onları geçirince beni arkasında gördü ve "Bir şey duydun mu?" der gibi yüzüme bakıyordu. Ona, "her şeyi duydum," dedim. Kadıncağızın gözleri dolmuştu ve bana sarılarak ağladı. Ona üzülmemesini ve kendimi çok iyi hissettiğimi söyledim ama gerçekten korkmuştum. Bana arkadaşlarımı davet ettiğim gün hasta olduğumu anladığını söyledi. Annemin anlattığına göre benim hiç arkadaşım yoktu. Eve davet ettiğim kişiler tamamen hayal ürünüydü. Annemin hazırladığı sofrada sadece ben oturmuştum ve sanki arkadaşlarım varmış gibi saatlerce o hayali varlıklarla konuşmuştum.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Haberim var!

Öncelikle herkese dilediğiniz bi gün geçirmeniz dileğiyle!
Evet şimdi konuya geleyim, sadece 1 kez görüntülenen paylaşımlarımı tekrar yayınlıyorum.
Haberiniz ola!
Ayrıca günde en fazla 3 paylaşım yapıcam çünkü fazla yapınca bazıları okunmuyo.
Yorumlarınızı bekliyorummm.....

13 Ağustos 2012 Pazartesi

NİYE?

Kalıplaşmış sözcükler niye var ki?
İnsan olası olmayan bir durumla karşılaştığında onun hakkında düşünmeli, kafa yormalı, deli olmalı yeri geldiğinde.
Sabah kalktığında uykusuz geçirdiği geceyi "yorgunluktan uyuyamadım" kalıbına sığdırmamalı. Neler hissettiğini düşünüp, açıklamaya çalışmalı. Belki böyle özgün anlatımlar üretebilirdik, farklı anlamlar belirtebilirdik. Ah şu hazırakonmamız...
Aslında bir "içim acıyor'un, içimde kötü bir his var'ın" o kadar derin manalarını hissediyoruz ki oturup düşündüğümüzde.
Kelimeleri düşünebilmemiz dileğiyle...

MÜSAİT Bİ YERDE GÜLECEK VAR!


Mine Sota
Carpe Diem 
Kitap Hakkında
Ciddi Ciddi Komik Kitaplar” serisinin vazgeçilmez yazarı Mine Sota yepyeni kahkaha tufanı ile yeniden raflarda.
Hayatın içinden belki de her gün şahit olduğumuz komik, düşündürücü, eğlendiren, eğlendirerek öğreten olayları ince ince dokuyarak bir sinema filmi tadında sunuyor bizlere.
Dört gözle beklenen Mine Sota kitabı bu sefer daha öncekilerden de iddialı. Herkesi hayatının bir köşesinden mutlaka yakalayacak ve kendi mahallesine sürükleyecek. Kitapta anlatılan olayları etrafınızda görmeye başladıkça kendinizi gülmekten alamayacaksınız!

Kitaplığımın 3/4' ü carpe diem. Bayılıyorum bu kitaplara! Şimdiye kadar okuduğum en güzel kitaplar bu yayınevinde. Zaten blogumun ilk paylaşımlarını da bu yayınevinin güzel kitaplarıyla açmıştım. Mine sota bu yayınevinin komik ve sempatik yazarı. Onun kitaplarını okuyunca zamanızı eğlenceli bi biçimde geçireceğinize eminim. Biraz gülme istiyorsanız işte fırsat!
Sayfa Sayısı: 200
fiyatı: 9,5 Tl

Geçmişten Günümüze Türk Mutfağı


Yazar: Kolektif
Yayınevi: Doğan Burda Dergi Yayıncılık
Kitap Hakkında
Anadolu, tarihi boyunca birçok medeniyetin yaşadığı, aynı zamanda bu medeniyetlerin ve kültürlerin karşılıklı etkileşimle harmanlandığı ve geliştiği bir coğrafya...
Bu coğrafyada yaşayan Türkler, Orta Asya'dan taşıdıkları yemek kültürünü, Ortadoğu ve Avrupa'nın ortalarına kadar uzanan bölgedeki halkların yemek kültürleri ile birlikte Osmanlı Mutfağı'nda birleştirmiş ve zaman içerisinde geliştirerek, günümüz Türk Mutfak kültürünün oluşmasını sağlamıştır.
Uzun tarihi süreçte, birbirinden farklı kültürlerle yaşanan etkileşim, zengin bir mutfağın yanı sıra yöresel çeşitliliği ve çok farklı tatları da bünyesine alarak günümüze kadar taşınmıştır.
Elinizde tuttuğunuz bu kitapta, Türkiye'deki her evde pişirilen temel yemeklerin yanı sıra Karadeniz, Ege, Güneydoğu gibi yöresel mutfakların seçkin örnekleri de yer alıyor.
Türk Mutfağı üzerine önemli bir boşluğu dolduracağına ve geleceğe yönelik ciddi bir referans kaynağı olacağına inandığımız 'Geçmişten Günümüze Türk Mutfağı' kitabı, sektörünün öncüsü olan Lezzet Dergisi ekibi tarafından hazırlandı.
Kitapta kolayca bulabileceğiniz malzemelerle hazırlanan her tarifin, hazırlama ve pişirme süreleri ile birlikte, pişirme yöntemleri basit bir dille anlatılıyor.
Türk damak zevkine uygun, 25 ana başlık altında toplanan tam 1250 tarif, püf noktaları ve mutfakla ilgili bilinmesi gereken her türlü bilgiyle birlikte, 'Geçmişten Günümüze Türk Mutfağı'nda yerini alıyor. Lezzet ekibinin uzun ve itinalı çalışmasında, her tarif tek tek yapıldı ve tadıldı.
Ezogelin çorbasından mantıya, zeytinyağlı enginardan kuzu kapamaya, hamsili pilavdan künefeye, içli köfteden revaniye...
Hepsi tek tek denenerek yapılan 1250 tarif...
Sayfa Sayısı: 816
Fiyatı: 25 TL

6 Ağustos 2012 Pazartesi

YÜZYILIN AŞKLARI

Yüzyılın Aşkları
YÜZYILIN AŞKLARI
CAN DÜNDAR
CAN YAYINLARI
KİTAP HAKKINDA
Uygarlık tarihi biraz da aşkların tarihidir.
Kadınla erkeğin, sevenle sevilenin, âşıkla maşukun tarihi...
Ama insanlık tarihi gibi, aşkların tarihi de dikensiz gül bahçesi değildir.
Kahkahalar ve buselerle olduğu kadar, acılar ve gözyaşlarıyla da işlenmiş bir kanaviçedir bu...
Yaşandığı döneme ilişkin ipucu verir ve dönüp bakınca insana güzel gelir.
Bu kitapta geçtiğimiz asra damgasını vuran aşk hikâyeleri var.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

LİZBON' A GECE TRENİ

 Çok Satanlar' da
Pascal Mercier
Kırmızı Kedi Yayınevi
Kitap Hakkında
Arka Kapak
Antik diller öğretmeni Raimund Gregorius lisede ders sırasında ansızın sınıftan çıkar, duyduğu Portekizce bir kelimenin büyüsüne kapılarak yaşadığı şehri, düzenli hayatını terk edip hakkında hiçbir şey bilmediği gizemli bir Portekizli'nin, doktor ve yazar Amadeu Prado'nun izini sürmek üzere Lizbon'a doğru trenle yola çıkar. Tesadüfen eline geçen ve Prado'nun, hayat, aşk, yalnızlık, arkadaşlık, ölümlülük ve ölümle ilgili notlarının bulunduğu kitabın etkisinden çıkamayan Gregorius, dilini bilmediği, ilk kez gittiği bu yabancı ülkede ve bu olağanüstü yolculuğu sırasında Prado'nun hayatının değişik evrelerinde yer almış insanlarla bir araya gelip onun farklı söylencelerle dokunmuş hikâyesinin derinlerine iner.

Bişey Sorcam.....

Sitede sadece kitap paylaşıyorum. Başka bişey paylaşmamı istiyor musunuz?
Yakında blog açıcam hatta açtım ama hiç bişey paylamadım. Bu blogda tüm yaptıklarımı, gezdiğim yerleri, dinlediklerimi, izlediklerimi, okuduklarımı her şeyi paylaşıcam. Ama daha sonra. Önce kitap.  Peki böyle devam mı ediyim yoksa bişeyler ekliyim mi paylaşıma?
 Yorumlarınız bekliyorum. Lütfen...