14 Kasım 2012 Çarşamba

O da Kasım da Öldü!


Garip Akımı' nın öncüsü Melih Cevdet ve Oktay Rıfat'la birlikte. Orhan Veli Kanık Kasım' ın 14' ünde vefat etti. Kısacık hayatını birbirinden özel ve değerli eserler bıraktı.


Orhan Veli' nin Hayatı:
Doğumu: 13 Nisan 1914,
İstanbul
Ölümü: 14 Kasım 1950, İstanbul
Melih Cevdet ve Oktay Rıfat'la birlikte Garip Akımı' nın kurucularındandır. Şiirde ölçü, uyak ve sanatlı söyleyişlere karşıdır. Orhan Veli, her şeyin şiire konu olabileceğini savunmuştur.
13 Nisan 1914 günü İstanbul'da doğdu. Babası orkestra şefi Mehmet Veli, annesi Fatma Nigar Hanım'dır. Adnan Veli (mizah yazarı) ve Füruzan Yolyapan isimli iki kardeşi vardır.
Çocukluğu İstanbul'un Cihangir ve Beykoz semtlerinde geçti. İlkokulu Galatasaray Lisesi' nde yatılı olarak okudu. Babasının Cumhurbaşkanlığı Bando Şefi olması üzerine dördüncü sınıfta iken ailesi İstanbul'dan ayrılınca Ankara Gazi Okulu'na geçti ve ertesi sene Ankara Erkek Lisesi'ne başladı.
En yakın arkadaşlarından Oktay Rıfat ile 13 yaşında, Melih Cevdet ile 16 yaşında tanıştı. Bu iki arkadaşıyla birlikte lise yıllarında hazırladığı Sesimiz dergisinde ilk yazılarını yayınladı.
1933 yılında liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü'ne başladı. Ancak 1935 yılında okuldan ayrılarak yüksek öğrenimini yarıda bıraktı.
Şair, 1936’da Ankara’ya döndü. Askere gidene kadar PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosunda memurluk yaptı. Bu arada ilk şiirlerini 1936 yılı Aralık ayında Varlık Dergisi'nde Mehmel Ali Sel adı ile yayınladı. 1941’de lise arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile birlikte Garip adlı şiir kitabını çıkartarak Garip Şiir Akımının öncülerinden oldu. Şiirlerinde yalın bir halk dili kullandı, yergi ve gülmeceden yararlanarak, sıradan yaşantıların şiirinin de yazılabileceğini gösterdi.
İkinci Dünya Savaşı nedeniyle askerlik uzatıldığı için 4 yıl askerlik yaptı. Askerlkten döndükten sonra 2 yıl kadar Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalıştı. Azra Erhat, Oktay Rıfat, Erol Güney ile ortak çeviriler yaptı. Ancak 1947’de bakanlıktaki “antidemokratik hava” nedeniyle Tercüme Bürosu’ndaki görevinden istifa etti.
Mehmet Ali Aybar’ın yayımladığı Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerinde eleştiriler, kültür ve sanat üzerine yazılar yazdı. La Fontaine’in masallarını şiirsel bir dille Türkçeleştirdi. Nasrettin Hoca öykülerini de şiire dönüştürdü.
1 Ocak 1949 tarihinden itibaren on beş günde bir yayımlanan Yaprak dergisini çıkarmaya başladı. 28 sayıyı tamamen kendi çabası ile çıkardı. 15 Haziran 1950'ye kadar yayımlanan bu dergiyi parasal güçlükler nedeniyle yayımlayamaz olunca Ankara'dan ayrılıp, İstanbul'a döndü.
1950 sonbaharında, bir haftalığına geldiği Ankara'da, 10 Kasım 1950 gecesinde, yolda, onarım için kazılmış bir çukura düşerek ayağından yaralandı. İstanbul'a döndükten sonra, bir arkadaşının evindeyken, durumu birdenbire kötüleştiği için kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde, 14 Kasım 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü. Ölümü, Türkiye'de o güne kadar hiç bir şairin ölümünde görülmemiş bir yankı buldu. Geniş katılımlı bir cenaze ardından Rumelihisarı Mezarlığı'nda toprağa verildi.



Garip ya da Birinci Yeni denilen akımın öncüsü, kuramcısı. Yirmi sekiz sayı süren Yaprak serüveni öncesinde, Ankara Erkek Lisesi'nde okul kooperatifin parasıyla Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte Sesimiz dergisini çıkarmışlardır. Biçemini belli eden ilk şiirlerini, yine, arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte Varlık dergisinde yayımladı ve müthiş bir ilgi gördü. Şiir ve yazıları, Varlık dergisinden başka İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılapçı Gençlik, Ülkü, Demet, İşte, Aile gibi dergilerde yayımlanmıştır. İkinci Dünya Savaşına katılmayan ve katılmış kadar etkilenen Türkiye'de, Türk şiirini bir takım kalıp ve klişelerden, şairanelikten, yıpranmış benzetmelerden kurtardı, kısa ve basit ama vurucu bir söylem -eda- geliştirdi. Şiirin bilinen ve kabul gören sınır taşlarını yerinden oynattı. Yalın bir halk dili kullandı, yergi ve gülmeceden yararlanarak, sıradan yaşantıların şiirinin de yazılabileceğini gösterdi.

ANLATAMIYORUM - ORHAN VELİ KANIK

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum

GÜN OLUR
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. 
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra. 
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz; 
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur,
Başıma kadar mavi; 
Gün olur başıma kadar güneş; 
Gün olur, deli gibi... 

Orhan Veli KANIK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder